Hasan Turgut, Ben Buradan Okuyorum’un son bölümünde İsa İlkay Karabaşoğlu ile Tanpınar şiirini konuştu.
GELECEK
Hasan Turgut: “Gelecek” şiirinin hikâyesinden başlayalım. Bu şiir nereden çıktı?
İsa İlkay Karabaşoğlu: Bu şiir, Tanpınar’ın yayımlandıktan sonra epey tartışma yaratan günlüklerinden çıktı. Değerli araştırmacılar İnci Enginün ve Zeynep Kerman’ın, hocaları Mehmet Kaplan’dan devraldıkları dosyaları düzenleyerek Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Baş Başa(2007) kitabını neşretmeleriyle okuryazar kamusu bu şiire ulaştı. Daha sonra 2012’de Tanpınar’ın bütün şiirlerine de dâhil edilmiş. Tanpınar sağlığında bu şiiri herhangi bir yerde yayımlamamış yahut bir kimseye göndermemiş. Evet, ilk defa günlüklerde görüyoruz ancak ilk defa böylece haberdar olmuyoruz: Güzin Dino’nun Gel Zaman Git Zaman: Abidin Dino’lu Yıllar (1991) hatıra kitabında -Enginün ve Kerman bunu günlüklere de not düşüyor- Paris’te Tanpınar’ın kendilerine “27 Mayıs kurbanı gence” yazdığı “nefis, uzun bir şiir” okuduğunu yazıyor.[1] Tanpınar’ın şiiri tam olarak ne zaman yazdığını bilmiyoruz. Günlüklerde darbeyle alakalı olarak 27 Mayıs tarihi konulmuş. Dino, anısında Tanpınar’ın şiiri okuduktan sonra uçakla Fransa’dan ayrıldığını yazıyor. Bu tarih 8 Haziran 1960, yani bundan önce olmalı. Bu iki tarih aralığında olabilir. Ama Dino’nun söyledikleri, bazı soru işaretlerini ve spekülasyonları akla getiriyor: Bunlardan biri, Dino’nun şiirden bahsederken bunun “27 Mayıs kurbanı genç için” olduğu ifadesidir. Ayrıca Dino, şiirin “bir çeşit mersiye” olduğunu söylüyor. Oysa günlüklerde okuduğumuz şiir ne bir gence yazılmıştır ne de bir mersiyedir. Şiir yetmiş altı yaşındaki İsmet İnönü’ye yazılıyor ve mersiyeden ziyade destansı bir söyleyişe sahiptir. Uzak bir tahmin ancak Dino’nun sözleri 28 Nisan’daki gösterilerde öldürülen İstanbul Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz’i akla getiriyor. Tanpınar bu süreçte günlüklerinde üniversite protestolarından da sık söz eder ve olaylarda rol alan öğrencilere büyük bir duygudaşlıkla yaklaşır. Yani Dino’nun bahsettiğiyle elimizdeki birbirinden bambaşka iki ayrı şiir olabilir. Ama öte yandan kendisi 27 Mayıs’la ilgili tüm hadiseleri birbirine karıştırıyor da olabilir. Bilindiği üzere Tanpınar’ın şiirleri ilk defa yazar ölmeden bir sene önce, 1961’deŞiirlerismiyle Yeditepe Yayınları’ndan kitaplaşıyor. Fakat Tanpınar burada yalnızca hece vezniyle yazdığı şiirlere yer veriyor; serbest nazımla yazdıklarını başka bir kitap yapmak niyetinde. Ömrü vefa etseydi “Gelecek” şiirini bu ikinci kitaba ekler miydi? Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ama illa bir tahmin istenseydi sanırım olumsuz cevap ağır basardı.
"'Gelecek” şiiri yetmiş altı yaşındaki İsmet İnönü’ye yazılıyor ve mersiyeden ziyade destansı bir söyleyişe sahiptir"
HT: Şairlik bugün Tanpınar’ın en geride kalmış sıfatlarından biri. Çok uzun zamandır roman, eleştiri ve deneme gibi türlerden oluşan düzyazı külliyatıyla ele alınan bir isimden bahsediyoruz. Tüm bu külliyat içinde Tanpınar’ın şairliği nerede duruyor?
İİK: Yalnızca bir örnek: YÖK Ulusal Tez Merkezi’nin arşivinde Tanpınar hakkında yazılmış 152 çalışma listeleniyor. En eskisi 1987, en yenisi ise 2022 tarihli. Bunlardan sadece beş tanesi şiir tezi. Ve beşinin de doğrudan Tanpınar şiirine hasrolunduğunu düşünmeyin. Birkaçı, Tanpınar’ın şiir eleştirisi ve şiir anlayışı üzerine. Dolayısıyla Tanpınar şiiri üzerine çalışma sayısı belki bir ya da iki. Geri kalan yekûnun ezici çoğunluğu romanları üzerine. Tezlerin neredeyse yarısından fazlasının da 2016 sonrası yazıldığını ekleyebiliriz. Bu da akademik merakı göstermesi açısından ilginç.
Tanpınar’ın Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve Valery kaynaklarından yoğun beslenen ve bunların belirlediği bir şiiri olduğu söylenir. Bu şairlerden aldığı terbiyeden kaynaklı bir saf şiir anlayışını savunuyor. Kendi kendinin amacı olan şiir telakkisiyle birlikte Tanpınar’ın genel kültür eleştirisini teşkil eden söylem de büyük ölçüde estetiğin belirleyiciliği altında şekillenir. Bu manada şiir aslında önemli bir ayağını oluşturduğu sistemin (mesela daha çok ön plana çıkan bir diğer önemli alan musikidir) tamamlayıcı bir parçasıdır. Bunun içinde gelenek, mazi, devamlılık, imtidat, zaman, rüya, ışık, tamlık gibi sözcüklerin önemli bir yeri vardır. Bu açıdan Tanpınar’ın kendi şiiri de sahip olduğu şiir düşüncesine son derece sadıktır. Şiir ile şiirin içeriği arasında büyük bir kesişme vardır.
Şunu hem şiirleriyle romanları arasındaki kontrastı hem de bahis mevzuu “Gelecek” şiirinin tekilliğini ön plana çıkaran bir yorum olarak aktarmak istiyorum. Selahattin Hilav’ın 1973’teki Tanpınar hakkında yazıları, Tanpınar’ı yeni kavrayışta romanların nasıl dönüştürücü olduğunu göstermesi açısından önemli bir vesika sunar. Tanpınar, Mehmet Kaplan’ın büyük gayretiyle eserlerinin yeniden basıldığı 70’li yıllarda ilk kez şairden ziyade romancı kimliğinin öne çıkacağı bir alımlamaya doğru gidiyordur. Hilav bir yerde Tanpınar’ın şiirlerini romanlarıyla tezat kurarak şöyle der: “Tanpınar’ı şiirlerinden tanıyan, bu yazarı ‘sağcıların’ iddialarına ve ‘ilericilerin’ suçlayıcı sükutuna dayanarak değerlendirmek zorunda kalan okur bakımından bu açıklamaların şaşırtıcı olduğunu biliyorum. Ama yazarımızın romanlarındaki ve fikir yazılarındaki hakikat gerçekten şaşırtıcı”.[2] Hilav bu sözleriyle Tanpınar’ın şiirlerinin maziyi ve onun zevk kaidelerini ortaya koyan bir edebiyat görüldüğünü, düzyazılarının ise toplumsal meselelere dair umulmadık bir dikkat barındırdığını dile getiriyor: “Tanpınar, İstanbul’un eski hayatını ve bu hayatın değişikliğe uğrayışını da üretim, zanaatkârlık, dünya ticareti, vb. gibi ekonomik ve sosyal kavramları kullanarak açıklıyor”.[3] Bu sözler “Gelecek” şiirinin, Tanpınar’ın şiir evrenindeki açtığı boşluğu daha iyi anlatır. Tanpınar’ın şiirlerine bakarken geçmişin, müspet veya menfi olsun, bu kadar belirleyici olduğu bir ortamda “Gelecek” başlığı taşıyan bir şiir, Tanpınar’ın poetik dünyasını yeni bir manzaraya bürüyor.
"Tanpınar’ın şiirlerine bakarken geçmişin, müspet veya menfi olsun, bu kadar belirleyici olduğu bir ortamda 'Gelecek' başlığı taşıyan bir şiir, Tanpınar’ın poetik dünyasını yeni bir manzaraya bürüyor"
HT: Peki neden özellikle bu şiire bakıyoruz? Onu ayıran veya önemli kılan nedir?
İİK: “Gelecek” şiiri hem Tanpınar’ın kendi şiirlerinin bütünü içinde değerlendirildiğinde hem de yüzden fazla eleştiri ve deneme yazısında ortaya koyduğu şiir düşüncesi açısından bakıldığında onunla bağdaşmayan, hatta şiir anlayışıyla taban tabana zıt bir içeriği temsil eder. Tanpınar,Edebiyat Üzerine Makaleler kitabının ilk yazısı, “Şiir Hakkında”da, şiiri, “kendi üstüne çöreklenen bir ruhun” ürünü olarak tarif eder.[4] Şiirin, gündelik kaygılarla hareket etmesinin mümkün görünmediği, kendi deyişiyle bir “bedii alakanın” uyandırılmasına hizmet ettiğini savunur. Fakat ömrünün sonuna doğru yazdığı bu şiirde ilk -ve son- defa bahsedilen bedii alakanın askıya alındığını, kuvvetli bir politik angajmanın -hatta propagandist tutumun- şiirini ele geçirdiğini görüyoruz. Ele geçirdiğini diyorum çünkü 27 Mayıs ve 60’ların Türkiye ortamı, mesela şiirsel özerkliğin edebiyatımızdaki en büyük temsilcileri kimi İkinci Yeni şairlerini bile daha toplumcu üretimlere doğru çekebilmiş bir kuvvet olarak, sözde bir “rüya estetiğinin” şairi ve artık yaşı kemale ermiş Tanpınar’ı bile “isyanın güneşini” yazmaya icbar etmiştir diyebiliriz –bu manada şiir bir İnönü methiyesi olmaktan fazlasıdır, tarihsel olayın basıncını hissettirmektedir. Artık burada saf şiirin yerini siyaset ve gündelik kaygılar, geçmişin yerini gelecek, imtidadın yerini ihtilal, rüyanın yerini yaşam almıştır. Esasen gelenekle, maziyle, eski kültürün zevkiyle özdeşleştirdiğimiz en meşhur edebiyatçımızın “Gelecek” isimli bir başkaldırı şiiri yazması kendi başına bile onun külliyatında açtığı gedikle ilgiye değer iken, tarihsel olayın bu tip bir yazarı bile saptırabildiğini gördüğümüz yerde geleceğe sonda gönderiyor, belki kendisi geleceğin şiiri olmamasına rağmen bize gelmekte olan şiiri haber veriyor demektir.
"27 Mayıs ve 60’ların Türkiye ortamı, sözde bir 'rüya estetiğinin' şairi ve artık yaşı kemale ermiş Tanpınar’ı bile 'isyanın güneşini' yazmaya icbar etmiştir diyebiliriz –bu manada şiir bir İnönü methiyesi olmaktan fazlasıdır, tarihsel olayın basıncını hissettirmektedir"
HT: Buradan devam edip şiirin içeriğine gelirsek, bilmeyen birinin bu şiiri, Tanpınar’dan ziyade 60 sonrasının ihtilalci havasında yazan yeni toplumcu şairlerden birine atfetmesi daha mümkün. Bu açıdan baktığımızda “Gelecek” şiirinde ne görüyoruz?
İİK: Tanpınar ve gelecek. Bu iki kelime yan yana geldiklerinde bile bir tür tezat yaratıyor gibidir. Bununla birlikte gelecek vurgusunun Tanpınar edebiyatında kışkırtıcı bir tartışma vadettiğini düşünebiliriz. Bence bu şiirin yorum ufkunu yine onu bulduğumuz günlüklerde buluyoruz. Tanpınar için öncesindeki toplumsal olaylardan başlayıp daha sonraki yeni siyasal düzeni kapsayacak şekilde genel olarak 27 Mayıs hadisesi bağlamında “Gelecek” şiiri, politik ve poetik olmak üzere iki denklemin gerilimini taşıyor. Politik denklemde, bu olaylara yönelik olarak günlüklerinde özgürlük-güvenlik denklemine sıkışmış bir Tanpınar vardır: Üniversite gençliğinin temsil ettiği özgürlük karşısında güvenliği simgeleyen devlet. Tanpınar bu denklemi çözecek hamleyi kendisi yapamıyor. Hamle dışarıdan geliyor, darbeyle. İnönü şahsında devlet ve millet, özgürlük ve güvenlik arasındaki gerilim gideriliyor. Şiir de bu çözümü yansıtıyor. Poetik denklemde ise dışarısı (tekrarsız, lineer) ve iç-kale (sembolik, figüratif), bilinmeyen (gelecek) ve mazi (tarih) arasında bir gerilim vardır.
Politik denklemden bakarsak, bu şiir, bildiğimiz Tanpınar şiirlerinden büsbütün farklı bir içeriğe ve biçimsel düzenlemeye sahiptir. “Gelecek” şiiri, isyan güneşine yönelik övgüyle sona ererken (“Anladım artık/Tek duvarını/Ancak isyanın güneşi yıkar”) Tanpınar edebiyatına ilişkin yaygın anlatıyı boşa çıkarır. Bu şiirdeki enerjiyi Nâzım Hikmet’in “güzel günler göreceğiz” dizesiyle simgesel ifadesine kavuşan devrimci şiirin gelecek vurgusuyla (“yarının münadisiyiz”) beraber okumak pek de aşırı yorum olmayacaktır. “Bursa’da Zaman” ile “Eşik” gibi şiirleriyle Yahya Kemal ve Ahmet Haşim gibi şairlerin temsil ettiği dünyaya yaklaşan Tanpınar’ın, “Gelecek” şiiriyle ideolojik olarak Nâzım Hikmet’in kurucu figürü olduğu devrimci geleneğe eklemlendiğini söyleyemesek de aynı auradan taştığını iddia edebiliriz. Fakat hemen şerh koyalım: Tanpınar’ın şiirinin toplumcu-gerçekçi şairlerin dikkatlerine ve duyarlığına yaklaşmış olması ihtimali aklımızın spekülatif melekelerini ayartıyor tabii ancak şiirin elimizdeki hâlinde bu genç yok, en fazla bu genç dinamizmini sırtlamış görünen bir İsmet Paşa var. Tanpınar Paris’te Güzin Dino’ya nasıl bir şiir okudu bilemiyoruz ancak bize ulaşan hâlinde Tanpınar’ın “devletimize zeval gelmesin” düşüncesinin ağır bastığını söyleyebiliriz. Tanpınar, 28 Nisan 1960 tarihli günlük maddesinde “iki zıt düşüncenin altında” olduğunu yazar. Bir taraftan gençliğin idareye başkaldırmasını haklı bulmaktadır, diğer taraftan bunun “millî birlik” için getireceği tehlikelerden endişelidir: “Birdenbire gençlikle devletin arasının açılması. Bu bizi nereye götürür? Biz devletimizden gayrı serveti ve güveneceği olmayan bir milletiz. Daima milli birlik sayesinde yaşadık”.[5] Görünen o ki 27 Mayıs müdahalesi Tanpınar’ı bu dilemmadan kurtarmıştır. Çünkü böylece gençlik ve devlet, İnönü kurucu figüründe tekrar birleşmiştir. Tanpınar’ın “Gelecek” şiiri bu toplumsal çatışmanın sembolik çözümünü ifade eder: “Geleceğin kapısında/Şimdi yalnız sen varsın,/Altında çelengi/Doğmasını hazırladığın güneşin/Ve kucağında/Dipçik ve çizme altında inleyerek/Ve arkanda kalabalığı ölen gençler…”. Tanpınar’ın bilmediği ise 60 sonrasında devlet ve gençliğin ayrışmasının iyice derinleşeceği, daha çok gencin dipçik ve çizme altında inleyerek öleceğidir. Dolayısıyla “Gelecek” şiirini aceleyle doğruca bir “isyan” şiiri olarak yorumlamak da yerinde olmaz. Özellikle de 60 sonrası Türk şiirinin toplumcu duyarlığına çok uzaktır. Tanpınar hâlâ Türk muharririnin devletlû evresidir. Hatta bu şiir daha çok bunun bir beyanı ve ikrarıdır. Bir çözüme ulaşmasına rağmen şiiri yayımlamaması ise yine de sorulara gebedir.
Poetik denkleme gelirsek,Tanpınar bir yazısında “şiir bir iç kale sanatıdır” der ve “milletin iç kalesidir” diye ekler.[6] Bu tasvir, şiirin kendi üzerine katlanan yahut Tanpınar’ın deyişiyle “çöreklenen” bir uğraşı olduğunu bildiren diğer Ahmet Hamdi tanımlarına muvafıktır. Fakat yazar burada milletin de kendi üstüne kapanan bir teşekkül olduğunu ima eder. Bu hisarın kapıları dışarının akışına kapalıdır. Dışarıdan gelenler onun mantığına uyar. “Gelecek” şiirinde “anladın artık/bütün ümitsizliklerin ötesinde/kan ve ateşin kurtuluşu var/anladım artık,/tek duvarını/ancak isyanın güneşi yıkar” diyerek geleceğin isyancı figürü rolünü verdiği ve gençlik aşısı yaptığı İnönü’yü, daha sonra bu “iç kaleye” almak için çabalar Tanpınar’ın zihni. Hasan Saka’nın cenazesini anlattığı 2 Ağustos 1960 tarihli günlük sayfasında İsmet Paşa’yı geçmişin fatihlerine benzetir: “Onun elini öperken Orhan Gazi cinsinden bir adamın elini öpüyorum, sandım”.[7] Tam burada Tanpınar’ın şiir, toplum (veya millet) ve tarih (ya da zaman) kavrayışları birbiriyle kesişir. Paris’te ihtilal ateşini yakıştırdığı kahramanın altından Bursa fatihi Orhan Gazi tecelli eder. Orhan Gazi’nin ve geçmişin figürasyonu İsmet Paşa’yı ve geleceği fetheder. Tanpınar’ın “Bursa’da Zaman” şiirinde bahsettiği ve pek çok eserine sirayet eden bir “sonsuz devam vehmi”dir bu. Her şeyden önce bir manzara ve temaşa fikridir. Tarih ve toplumu yalınkat kırılmalar ve süreçler yerine birbiri üstüne binen tecelli, tamamlanma ve sembollerle değerlendirir. “Gelecek” şiiri ise Tanpınar poetikasında ilk defa dışsal eylemin bütün belirlenimlerden ari içsel hamleyi tayin ettiği bir ânı temsil eder. Ne var ki bu enerji, Tanpınar tarafından hem öncesinde henüz açığa çıkmadan hem de şiirin yazılmasının sonrasında olmak üzere iki kere sakatlanmıştır. Tanpınar’ın 27 Mayıs refleksi bu hareketin daha başlamadan malullükle yazgılandığını bildirir gibidir: Tanpınar belki de hayatının en devrimci ânında, 27 Mayıs’ın ilk sabahında, ihtilal haberini aldığında Paris’te Güzin Dino’ya “Aman devletimize zeval gelmesin!” demiştir. İşte “Gelecek” şiirindeki hamleyi söndüren, aynı zamanda yayımlanmasına da mâni olan kararda bana göre bu tutumun payı büyüktür. Kim bilir, “Gelecek” şiiri belki de 27 Mayıs’ı, şiirin iç kalesine alamadığı için yayımlanmamıştır. Tanpınar’dan iktibasla “şairin Roma’sı, kartallarını zamanla surlarının dışına çıkarır”.[8]
"Tanpınar belki de hayatının en devrimci ânında, 27 Mayıs’ın ilk sabahında, ihtilal haberini aldığında Paris’te Güzin Dino’ya “Aman devletimize zeval gelmesin!” demiştir. İşte “Gelecek” şiirindeki hamleyi söndüren, aynı zamanda yayımlanmasına da mâni olan kararda bana göre bu tutumun payı büyüktür"
HT: Yavaş yavaş kapatalım. Son sözlerin neler olur?
İİK: Bu şiir aslında seninle müşterek ilgi odaklarımızdan biri. Bu vesileyle bitirirken senin “Gelecekten Gelen Şiir” kaydını da dinleyicilerin dikkatini beklediğini belirtelim.[9] Bugün Tanpınar’ı daha çok romancılığıyla konuşuyoruz. Buna karşın Tanpınar yaşarken bir şair olarak görülmüştür. Kendi de günlüklerinde “Şiirim esastır” der. Hatta bazı yerlerde şiirde Yahya Kemal’den sonraki en büyük gelişmelerden birini başardığını, buna rağmen okuryazarların buna bigâne kaldığını yazarak eseflenir. Enis Batur bir yazısında mealen bugün Tanpınar şiirinin ancak onun romanesk dünyasını anlamak için kıymetli olabileceğini söyler, romanları çıkarıldığında kendi başına anlamlı ve değerli olmadıklarını ima eder.[10] Bununla birlikte Tanpınar’ın düzyazı ve fikir alemini anlamak için bile çok az çalışılmıştır şiiri. “Gelecek” şiiri ender bir örnek gibi görülebilir ama eminim Tanpınar şiirinin daha söyleyeceği başka şeyler de var. Dinlediğiniz için çok teşekkürler.
Kaynakça
[1] Güzin Dino, Gel Zaman Git Zaman: Abidin Dino’lu Yıllar, (İstanbul: Can, 1991), 194-195.
[2] Selahattin Hilav, “Tanpınar Üzerine Notlar,” Bir Gül Bu Karanlıklarda içinde, (haz.) Abdullah Uçman ve Handan İnci, (İstanbul: 3F, 2008), 193.
[3] Hilav, agy, s. 190.
[4] Ahmet Hamdi Tanpınar, “Şiir Hakkında I,” Edebiyat Üzerine Makaleler içinde, (İstanbul, Dergâh, 1977), 13.
[5] İnci Enginün ve Zeynep Kerman (ed.), Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Baş Başa, (İstanbul: Dergâh, 2007), 184.
[6] Tanpınar, “Bir Bakıma Tek Millî Sanat Şiirdir,” Mücevherlerin Sırrı içinde, (haz.) İlyas Dirin, Turgay Anar ve Şaban Özdemir, (İstanbul: YKY, 2002), 84.
[7]Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Baş Başa, s. 205.
[8] Tanpınar, “Bir Bakıma Tek Millî Sanat Şiirdir,” Mücevherlerin Sırrı içinde, (haz.) İlyas Dirin, Turgay Anar ve Şaban Özdemir (İstanbul: YKY, 2002), 84.
[9] https://sanatkritik.com/podcast-2/hasan-turgut-gelecekten-gelen-siir/
[10] Enis Batur, Yazının Ucu (İstanbul: YKY, 1993), 55.